4 Temmuz 2011 Pazartesi

ÇAY BÖLGESİ’NİN SORUNLARI VE BAZI ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

      Türkiye ve bölge ekonomisine önemli katkıları olan çay tarımı dünyada 40 ülkede yapılmaktadır. Ancak bu ülkelerin arasında 15 ülkenin üretimi oldukça azdır. Çay bitkisinin yetişme ekolojisi dünyanın 43 derece kuzey ve 27 derece güney enlemleri arasındadır. Demek oluyor ki Türkiye’de çay bölgesi olan Doğu Karadeniz bölgesi  dünyada çay yetiştirilen alanların en kuzeyinde yer almaktadır. Bu sebeple bu bölgede çay üretimi iklim olarak birazda zorlama ile yapılmaktadır. Çay üretiminde dünyanın önde gelen ülkeleri olan Hindistan, Çin, Sri-lanka, Kenya gibi ülkelerde yılın her mevsiminde çay hasadı yapılmakta olup, bir dekar araziden yılda 4 tona yakın yaş çay ürünü alınabilmektedir. Halbuki Türkiye’de aynı kalite de olmamakla birlikte dekardan ancak  900 kg yaş çay ürünü alınabilmektedir. Gayet tabidir ki bu düşük verim sebebiyle üretim maliyetimiz söz konusu bu ülkelerdeki üretim maliyetlerinden yüksek teşekkül etmektedir. Bu sebeple daha başlangıçta  bu ülkelerle rekabet etme şansımızın olmadığı görülmektedir. Her şeye rağmen Türkiye, dünya çay üretiminde Hindistan, Çin, Sri-lanka, Kenya ve Endonezya’dan sonra altıncı sırayı almaktadır.
Çay konusu bölgenin tek geçim kaynağı olması sebebiyle oldukça hassas bir konudur. Bu konuya girmeden önce bir temel kavram üzerinde anlaşmak gerekir. Bu da; çay ürünü ekonomik bir ürünmüdür? Yoksa sosyal bir ürünmüdür? Ekonomik bir üründür görüşünü benimseyenlere göre, mademki ekonomik  bir üründür o halde ekonomik olarak işletilmelidir denilmiştir. Bu düşünceden hareketle 1994 yılında çıkarılan 4046 sayılı Kanunun 35/a maddesi gereğince “Çay işletmeleri genel müdürlüğü” (ÇAY-KUR ) iktisadi devlet teşekkülü (İDT) statüsüne alınmıştır. 233 sayılı KHK gereğince kârlı ve verimli bir şekilde işletilmesi öngörülmüştür. Ancak sonuç beklendiği gibi olmamış, ÇAY-KUR o yıldan günümüze kadar her yıl bilançosunu giderek  artan zararlarla kapatmıştır.
Diğer bir görüş, çay ürününün sosyal bir ürün olduğunu kabul eden görüştür. Buna göre; çay bölgesinde 768 bin dekar alanda yaklaşık 205 bin aile çay tarımı ile uğraşarak geçimini temin etmeye çalışmaktadır.
Ayrıca, gerek özel sektörde gerekse ÇAY-KUR’ da çay işçisi olarak çalışan yaklaşık 15 bin kişi istihdam imkanı bularak geçimini sağlamaktadır. Doğrudan ve dolaylı olarak çay bölgesindeki bütün insanlar bu sektörden ekmek yemektedir. Bir an çay tarımının terk edildiğini düşünürsek, bölgedeki insanların birçoğu büyük kentlere göç ederek, o kentlerin varoşlarında bazı sosyal sorunların yaratılmasına sebep olacaklardır. O halde bölge insanının bölgede tutulmasını sağlamak, sorunları yerinde çözmek için çay ürününü sosyal bir ürün olarak görmek ve değerlendirmek gerekli görülmektedir.
Çayın ve çay bölgesinde yaşayan insanların sorunlarının sağlıklı bir şekilde çözülebilmesi için izah etmeye çalıştığımız bu iki temel tercihten birinin yapılması zorunlu görülmektedir.
Bölgede çay sanayi, ağırlığını ÇAY-KUR’ un taşıdığı bir yapılanma üzerine kurulmuştur. Ancak 2006 yılı itibarıyla kuru çay üreten 310 adet özel sektör işletmesinin bulunduğunu da söylemek mümkündür. Bölgede Çay-Kur, başta Rize, Trabzon ve Artvin olmak üzere 46 adet yaş çay işleme  fabrikası, 2 adet çay paketleme fabrikası, 9 adet pazarlama bölge müdürlüğü, ana tamir fabrikası ve çay araştırma enstitüsü şeklinde organize olmuştur.
ÇAY-KUR, yıldan yıla değişiklik göstermekle birlikte her yıl üreticiden ortalama 500 bin ton yaş çay yaprağı satın almaktadır. Ancak istisnai olarak 1998 yılında 718 bin ton, 1999 yılında da 843 bin ton yaş yaprak satın almıştır. Bu yıldan itibaren yaş yaprak alımındaki disiplinin bozulduğunu söylemek mümkündür. Ekiliş alanının 768 bin dekar olduğu ve bunun her yıl beşte birinin budandığı düşünülürse geri kalan 616 bin dekardan en fazla 500 bin ton yaş yaprak alınması teorik olarak da doğrudur.
2006 yılı destekleme alım fiyatlarına göre 1 kg yaş yaprak 57 YKR olduğundan bölgeye sadece yaş yaprak bedeli olarak 600 milyon YTL girmektedir. Personele ödenen tüm ücretlerinde yaklaşık 300 milyon YTL olduğu dikkate alınırsa bölgeye sadece ÇAY-KUR vasıtası ile yaklaşık 900 milyon YTL para girmektedir. Buna budama parası dahil değildir. Yıllara göre yapılan  budama miktarına göre 40-50 milyon YTL arasında hazine tarafından karşılanan bir kaynak da yine çay bölgesine girmektedir. Türkiye’nin hemen her bölgesinde  bahçe bitkilerinin budama ve bakımı yapılmaktadır. Ancak hiçbir bölgede çay bölgesinde olduğu gibi üretici budama parası almamaktadır. Bu ödeme de devletimizin bu bölgeye yaptığı sosyal katkı olarak değerlendirilmektedir.
Çay üreticisinin birçok sorunu bulunmakla birlikte iki temel sorunun çözümü büyük önem taşımaktadır.
Bölgedeki çay işletmeleri medeni kanunumuzdaki miras hükümleri sebebiyle gittikçe parçalanarak küçülmektedir. Bu sebeple mevcut çaylıklar üretici için geçim kaynağı olmaktan çıkmaktadır. 2006 yılında yapılan tespitlere göre mevcut çay işletmelerinin % 90’ı 1-10 dekar, % 8’i 11-15 dekar, % 2’side 16 dekarın üzerinde arazi büyüklüğüne sahiptir.
Diğer taraftan ortalama bir ailenin geçinebilmesi için 10-15 dekar arasında bir çaylığa sahip olması gerekmektedir. Bu duruma göre toplam çay işletmelerinin ancak % 10’u geçinebilecek arazi büyüklüğüne sahiptir.
Çaylıklar her geçen yıl veraset yoluyla parçalanmaya devam etmektedir. Mevcut çaylığı ile geçinemeyen aileler ya başka şehirlere göç etmekte ya da uğraşmaya değer bulmadığından çaylığını “yarıcı” ya vermektedir.
Çay işletmelerinin ekonomik büyüklüğünün korunması ve parçalanan işletmelerin ekonomik büyüklüğe kavuşturulması için gerekli tedbirlerin alınması önemli görülmektedir. Sorunun çözümü için dünyanın çeşitli ülkelerinde bizim bünyemize en uygun olanını seçip uygulamak mümkündür.
Temel sorunların ikincisi ise; çay plantasyonlarının başlangıçta değişik menşe’li  tohumlarla tesis edilmesi genetik yapısı çok karışık olan çaylıkların meydana gelmesine neden olmuştur.
Söz konusu çaylıklar zaman içinde iyice dejenere olarak verimliliklerini kaybetmişlerdir. Diğer taraftan makasla yapılan hasatlar sonucunda sürgün gözleri yok edildiğinden bitki daha da çok yozlaşıp çalılaşmaktadır. Bölgedeki mevcut çaylıkların büyük bir çoğunluğu belirtilen sebeple yozlaşarak verimliliklerini kaybetmiş durumdadır.
Çay tarımı gelişmiş olan ülkelerde, aynı ekolojik isteğe sahip, genetik yönden yüksek verimli çeşitler seçilerek çelikle tesisler kurulmakta olup, son derece homojen çay bahçeleri oluşturulmaktadır. Bu şekilde tekniğine uygun tesis edilen bahçelerde makas veya gelişmiş makinelerle hasat yapılarak maliyetinin düşürülmesi sağlanabilmektedir.
Çok zor ve masraflı olduğu bilinmesine rağmen Türkiye çaylıklarının kurtuluşu için bir program çerçevesinde çaylıkların genetik yönden yüksek verimli çeliklerle yenilenmesi önemli görülmektedir.
Çay sanayiinin sorunlarına gelince; bu sorunları üç grupta toplamak mümkündür. Bunlar; hammaddeden kaynaklanan sorunlar, uygulanmakta olan teknolojiden kaynaklanan sorunlar ve işletmecilikten kaynaklanan sorunlardır.
Üretilen kuru çayın kalitesi, üretimde hammadde olarak kullanılan yaş yaprağın kalitesi ile doğrudan ilgilidir.
Türkiye’de yaş çay yaprağı üç sürgün döneminde hasat edilmektedir. Ancak yaprak kalitesi olarak sadece birinci sürgün döneminde hasat edilen yaş yaprağın  kalitesi vasata yakın durumdadır. Diğer sürgün dönemlerinde yaprak kalitesi gittikçe kötüleşmektedir. Türk çayının hammaddesi olan yaş yaprakta selüloz oranı yüksek, su oranı düşük olduğundan bu durum kuru çayın kalitesine olumsuz  olarak yansımaktadır. Kuru çayda kalite değerlerini ekstrakt, volüm ve randıman olarak sıralamak mümkündür. Ekstrakt; çayda deme geçen madde miktarıdır. Türk çayının ekstrakt yönünden  en yüksek olan 32 değeri, dünya çay standardının en alt değeri olarak bilinmektedir. Volüm ise birim ağırlıktaki kuru çayın hacmidir. Çay kalitesi düşük olduğundan Türk çayının volümü yüksektir. Bu sebeple, paketleme fabrikalarında yapılan harmanlarda 100 gr. Ağırlığındaki pakete çayı sığdırabilmek için % 14 oranında toz çay karıştırmak zorunludur. Kuru çaydaki toz çay oranının yüksekliği demlenen çayın bulanık görünmesine sebep olduğundan bir olumsuzluk göstergesi olarak değerlendirilmektedir.
Makasla yapılan hasatta göz hatası oranı % 10 olarak tespit edilmiştir. Ancak hiçbir yıl teşekkülün alımlarında toplama ve göz hatasının % 15’in altına düşmediği görülmüştür.
Bu durum, kuru çay üretiminde randımanı ve kaliteyi olumsuz yönde etkilemektedir. Diğer yandan tespit edilen ıslaklık firesinin de hiçbir yıl gerçek değerleri yansıtmaması sebebiyle önemli kayıplar meydana gelmektedir.
Kuru çay üretiminde kullanılmakta olan teknoloji oldukça eskidir. Daha önceki yıllarda soldurma ve fermantasyon ünitelerindeki birçok iş insan gücü ile yapıldığından işçilik maliyetleri çok yüksek oluyordu. Ancak 1990’lı yıllarda hemen hemen bütün fabrikalarda soldurma ve fermantasyon ünitelerinde otomasyona geçildiğinden önemli ölçüde iş gücü tasarrufu sağlanmıştır. Buna rağmen çalışmakta olan işçi sayısında bir azaltmaya gidilmemiştir. Fabrikaların donanımları gereği her fabrikada aynı kalitede homojen üretim yapılması mümkün değildir. Öncelikle kaliteli bir imalat için homojen bir ısı temini zorunludur. Homojen ısı temini fuel-oil ile çalışan fabrikalarda mümkün olduğu halde, kömür ile çalışan fabrikalarda mümkün olamamaktadır. Halen 22 fabrika fuel-oil ile çalışmaktadır. Bir program çerçevesinde bütün fabrikalar, doğalgaza dönüşümlü fuel-oil sistemine kavuşturulmalıdır.
Teşekküle bağlı fabrikalar, yaş yaprak üretim sahasında dengeli ve üretime oranlı bir şekilde dağılım göstermemektedir. Fabrikaların birçoğu Rize il merkezine yakın yerlerde kurulmuştur. Bilindiği gibi mübaya edilen yaş çay yaprağı günlük işlenmek zorundadır. Bu nedenle kampanya döneminde kapasitesi az olan fabrikalardan ürün akışının fazla olması halinde diğer fabrikalara aktarma yapılmaktadır. Söz konusu aktarmalar maliyetlerin yükselmesine neden olmaktadır. Alım programlarının daha iyi yapılması halinde aktarmaların asgariye çekilmesi mümkün görülmektedir. Ayrıca teşekkülün aktarma külfetinden kurtulabilmesi için, aktarma alan fabrikalardaki kapasite fazlası fırın, soldurma, kıvırma ünitelerinin, fiziki mekanları uygun olan ve aktarma veren fabrikalara nakledilip, monte edilmesi gerekli görülmektedir.
Teşekküle bağlı fabrikaların birçoğunda kıvırma tablaları eskimiştir. Bir program çerçevesinde bu tablalar yenilenmelidir.
Çay sanayiinin sorunları içinde en önemlisi ve çok boyutlu olanı işletmecilik sorunudur. ÇAY-KUR’ un işletmecilikteki en önemli sorunlarını, kaynak yetersizliği, stoklar ve pazarlama olarak sıralamak mümkündür. Teşekkül yıllardan beri kaynak ihtiyacını ya yüksek faizle borçlanarak piyasadan, yada sermaye artışına giderek karşılamaya çalışmıştır. 2001 yılında 160 trilyon lira olan sermayesini, 2004 yılında ise 470 trilyona çıkarmıştır.
Teşekkül varlıklarının % 60’ını yabancı kaynak kullanarak elde etmiştir. Varlıkların edinilmesinde kullanılan yabancı kaynaklar kuruluşu büyük bir faiz yükünün altına sokmuştur.
ÇAY-KUR bozulan öz kaynak/yabancı kaynak dengesini daha uzun süre sermaye artırarak  karşılayamaz. Mutlaka üretim/tüketim dengesini kurmalı ve stoklardan kaçınarak satabileceği miktarda üretim yapmalıdır. Teşekkülün öz kaynakları borçlarının ancak %43-66’sını karşılayabilmektedir. Öz kaynakları artırmak ve nakit imkanı sağlamak için yapılan sermaye artırımlarının sonunda oluşan kaynaklar satış fazlası stoklara bağlı kalmaktadır. ÇAY-KUR’ un kısa vadeli borçlarını karşılayacak imkanlarının olmaması kuruluşu sürekli yabancı kaynak kullanır durumda bırakmaktadır.
Çay sanayiinde en fazla 6 ay üretim yapılmaktadır. Üretim yapılamayan sürelerde ise satış yoluyla stoklarda azalma olmakta, sonra da yeni üretimle stoklar yine artmaktadır. Stokların nakde dönüşmesi üretimden 6 ay sonra mümkün olmaktadır. Ancak üretim fazlalığı nedeniyle de stokların tamamının eritilmesi mümkün olmamaktadır.
ÇAY-KUR hemen hemen her yıl faaliyetlerini sermaye tahsilatına rağmen büyük miktarlarda üreticiye ve bankalara borçlanarak ve ayrıca vergi borçlarını erteleterek finanse etmiştir. Devreden stoklar gözetilmeksizin yaş çay yaprağı alımına devam edilerek mevcut stoklara yenileri ilave edilmiştir. Böyle bir yaklaşımla kuruluşun ayakta kalması imkanı bulunmamaktadır.
Çay bölgesinin sorunları elbette çaydan ibaret değildir. Bundan böyle bölgenin geçim kaynağı olarak sadece çay üretimini de göstermek mümkün değildir. Yıllardan beri  uygulanmakta olan yanlış destekleme politikaları sebebiyle çay bitkisi narenciye ve kızılağaç alanlarını yok ederek genişlemeye devam etmiştir. Halbuki daha önceki yıllarda Rize ili satsuma türü mandarin üretimiyle tanınıyordu. Son yıllarda kivi üretimi etkili olmaya başlamıştır. Çayın alternatifi olan kızılağaç, kivi ve narenciye yetiştiriciliği desteklenmelidir.
Bölge doğal güzellikleri ile belki de dünyanın ender köşelerinden biridir. Bu özelliklerinden faydalanarak turizmin geliştirilmesi imkanları araştırılmalıdır. Bir bölgede tek başına bir ilin kalkınmasından söz etmek doğru bir yaklaşım olmaz. Kalkınma bölgesel ve daha geniş anlamda  ülkesel boyutta olmalıdır. Bu sebeple Doğu Karadeniz Bölgesi’nin kalkınmasını da altyapı olarak tümden ele almak gereklidir. Bölgenin en büyük sorunu yol sorunu idi, Karadeniz Otoyolunun yapımı tamamlanma aşamasına gelmiştir.Tamamlandığı takdirde ekonomik gelişmenin  en önemli altyapısı halledilmiş olacaktır. Ancak gelişme için tek başına sahil yolu yeterli değildir. Sahildeki yerleşimleri iç bölgelere bağlayacak dikey yol bağlantılarının yapılması da ticaretin canlandırılması açısından önemli görülmektedir.
Bölgenin top yekun kalkınması, Gürcistan ve Türki Cumhuriyetler ile yapılacak ticarete bağlı bulunmaktadır. Bu sebeple, yapılacak yatırımların söz konusu ülkelere ihracat yapma amacına yönelik olması önemli görülmektedir.
Bölgedeki deniz ve akarsu potansiyeli gerek su ürünleri üretimi, gerekse enerji üretimi yönüyle yeterince değerlendirilememiştir.
Söz konusu potansiyelin değerlendirilmesinin bölge ekonomisine önemli katkılar sağlayacağı düşünülmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder