12 Temmuz 2011 Salı

KEL ÖLÜR SIRMA SAÇLI, KÖR ÖLÜR BADEM GÖZLÜ OLUR

Türkiye gerçekten çok enteresan bir ülke. Bu ülkenin önemli insanları yaşamları boyunca hep rahatsız edilir, haklarında söylenmeyen ağır söz kalmaz, öldükten sonra da baş tacı edilirler. Biz ne zaman önemli insanlara yaşarken hak ettikleri değeri vereceğiz doğrusu çok merak ediyorum.
            Yakın geçmişte Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı merhum Muhsin YAZICIOĞLU elim bir helikopter kazası sonucu yaşamını yitirmiştir. Kendisi benim Ankara Üniversitesi’nden devre arkadaşımdır. 1976 yılında ben Ziraat Fakültesi’nde, rahmetli YAZICIOĞLU’da Veteriner Fakültesi’nde öğrenci temsilcisi olarak görev yapıyorduk. Bu sebeple zaman zaman görevlerimiz gereği biraraya geliyorduk. Ayrı dünya görüşlerine sahip olmamıza rağmen, öğrenci olaylarının çok gerilimli olduğu o dönemde diyalog kurabiliyorduk. Sayın YAZICIOĞLU hiç hak etmediği halde 12 Eylül 1980 müdahalesinden sonra beş yılı hücre mahkumiyeti olmak üzere toplam yedi yıl cezaevinde tutuldu. Hakkında söylenmeyen kalmadı. Kendisi ile 1993 yılında Devlet Bakanlığı Özel Kalem Müdürü olarak görev yaptığım dönemde, Esenboğa Hava Limanı VIP salonunda bir sohbetimiz olmuştu.Rahmetli, kendisine reva görülen muameleden oldukça rahatsızdı. Onu asıl üzen ummadığı insanlardan gördüğü tavır ve davranışlardı. Hiç pişman değildi ama sitemkardı. Bana, “senin izlediğin yol daha güzeldi” dediğini çok net hatırlıyorum. Yıllar ve olaylar onu çok olgunlaştırmıştı. O acar, kabına sığmayan delikanlı  gitmiş, yerine olgun, sorumluluk sahibi, ne söylediğini bilen bir Devlet Adamı gelmişti. Daha sonraki yıllar merhumu daha da olgunlaştırdı ve önemli bir siyaset adamı olma noktasına getirdi.Fikirlerine tam olarak katılmamakla birlikte kendisini hep sempati ile izledim.
            Sayın Muhsin YAZICIOĞLU öldüğünde çok üzüldüm.Cenazesinde sanki geride kalan 35 yıl öncesinin hatıralarında buluşmuş gibiydik. Ancak sağlığında Onun hakkında zehir kusanların, düşmanca davrananların, ölümünden sonra dost kesilmeleri, methiyeler düzenlemeleri beni daha fazla üzmüştür. Ne olur insanlar biraz dürüst olsalar, hak edene sağlığında da gereken değeri verebilseler.
            18 Mayıs 2009 tarihinde de sayın Türkan SAYLAN’ı kaybettik.Kamuoyunda bilinen bir isimdi.Ancak birçok insan onu Ergenekon soruşturması sırasında evinin aranması ile duymuştu.Türkan Hoca ile hiç görüşmedim,fakat yaptığı hizmetler sebebi ile kendisine büyük saygı duyuyor ve takdir ediyorum. Sayın SAYLAN’ın muhalifleri için bir şey söylemeye gerek yok. Fikirdaşları için söylenecek çok söz olduğuna inanıyorum. Sağlığında adını bile anmayanların, yaptıklarını kıskananların ölümünden sonra destanlar yazmalarını samimi bulmuyorum. Kraldan fazla kralcı olanların Türkan Hocaya mitinglerde söz hakkı vermemeleri affedilebilirmi?
            Sayın Türkan SAYLAN’ın vefatından sonra, görsel ve yazılı medyada yapılan tartışmaların onun ruhunu rahatsız ettiğine inanıyorum. Neden bu kıymetli insanı yaptığı hizmetlerle anmayı beceremiyoruz. Ben şahsen vefatına üzüldüğümü söyleyemem. Böyle bir ölüme sadece imrendiğimi söyleyebilirim. Keşke bende emanet olarak taşıdığım bu canı teslim etmeden önce “yapabileceğim her şeyi yaptım” artık ölüme hazırım diyebilsem. Böyle bir ölüme saygı duymak gerekirken, ardından söylemleri istismar boyutuna taşımanın, hatta siyasallaştırma çabalarının doğru olduğuna inanmıyorum.
            İşte biz böyle bir Milletiz. Başbakanı ve Bakanları idam edip, ardından destanlar yazıyoruz. Vatan şairi Nazım Hikmet RAN’ı vatandaşlıktan çıkararak sürgün edip, ölümünden on yıllar sonra iade-i itibar ediyoruz. Neden bizim Millet olarak davranışlarımızda doğrultu tutarlılığı yok, anlamakta zorlanıyorum.
            Sevgimizi de kinimizi de abartmakta üstümüze yok. Bu durum atasözlerimize bile yansımıştır. Ne diyor atasözü “Kel ölür sırma saçlı, kör ölür badem gözlü olur.” Bırakın sağlığında kele kel, köre kör diyebilelim. Dürüstlük bunu gerektirir.
            Gelin sevgili dostlarım, insanlığa hizmet eden seçkin insanlara hak ettikleri değeri daha onlar hayatta olduklarında verelim. Onlar da hizmetlerinin karşılığını hiç olmazsa sevgi ve saygı olarak sağlıklarında görebilsinler.
            Ayrıca bunun tersini de yapmayalım. Sağlığında gerek korkudan, gerekse çıkarlarımız gereği haklarında methiyeler ve iltifatlar düzenlediğimiz insanların vefatlarından sonra aleyhlerinde olmayalım. Yani; “sırma saçlı öldüğünde kel, badem gözlü öldüğünde kör olmasın.”

1 yorum:

  1. Çok güzel anlatmışsınız ne güzel söylemişsiniz her şeyi net bir bilgi açıklamışsınız

    YanıtlaSil